Üç kıtanın göbeği olan ve üç kıtanın neredeyse günahlarının kefaretini ödeyen bir yerdir Ortadoğu.
Semavi dinler bu bölgede kendine doğuş bulmuş fakat miladi 2000 yıl öncesinde ise Adem’den beri bilmem kaç yıl geçmiş aradan ama huzurun barışın az zamanlar uğradığı bir mekan olmuş Ortadoğu.
Tüm denklemlerin ortasında kendine yer bulmuş ama çözümü hep yarınlara kalmış cebir işlemi gibi Ortadoğu.
Daha ne kadar acı çekmesi gerek ki bu ateş dinsin derken daha büyük alevlere düçar olmuş yerin adıdır Ortadoğu.
Bekli de kıyamete kadar sürüp gidecek bu çıkmazlık, bu garabet Ortadoğu da.
Ortadoğu hep kaynıyor yanıyor ama şu Beyrut Limanı patlaması öyle böyle değildi. Yanan aleve benzin dönmek gibi bir anda ortalık atom bombası atılmış gibi oldu. Kaza idi yada bilerek yapılan bir bombalama eylemi idi bunu şimdilik bilmiyoruz ama kendine Müslüman diyen insanlar aynı masada oturup konuşmadıkça daha çok Beyrut, Şam, Bağdat …. vs tanınmayacak hale gelecek. Müslüman ilk önce barışı kardeşliği savunacakken sanırsın bunlar iki ezeli düşman gibi olmuş Ortadoğu.
Osmanlı bastırmış olsa da bu saklanmış düşmanlığı o gitmeden daha ortaya yeniden çıkmış bile.
Günün haberlerini dinleyip başımızı rahatca dinlenmeye bırakmak varken. Binbir derde birde Beyrut eklendi. Biraz film izlemek istesemde olmadı. Patlama görüntüsü ekranda beliriyor sanki. Birde patlama anını yaşayıp sağ kalabilenlerin psikolojisini siz düşünün.
Film izleyemeyince kitap okumak istedim. Roman olmadı kendimi veremedim. Şiirle bu günün gıdasını alalım dedim. Kim olabilirdi. Yunus Emre’ ye elim gitsede Mehmet Akif Ersoy’un Safahat’inde karar kıldım. Ara sıra şiir okurum. Ayraca göre en son kaldığım sayfayı açtığımda Ya Rab Bu Uğursuz Gecenin Yok Mu Sabahı başlıklı (Safahat, 3. Kitap, sayfa 213-214) şiiri okuyup üzerine düşündüm. Halimiz daha Ortadoğunun hali buydu işte. Sanki uğursuz bir geceye geldikce feraha erecek sabah olmuyor bir türlü. İstiklâl Şairimizin kaleminden bu şiiri sizde okuyup üzerine düşünün.
YA RÂB, BU UĞURSUZ GECENİN
YOK MU SABÂHI?
Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!
Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun!
“Yandık!” diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!
Esmezse eğer bir ezelî nefha, yakında,
Yâ Rab, o cehennemle bu tûfan arasında,
Toprak kesilip, kum kesilip Âlem-i İslâm;
Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnâm !
Bîzâr edecek, korkuyorum, Cedd-i Hüseyn’i,
En sonra, salîb ormanı görmek Haremeyn’i!..
Bin üç yüz otuz beş senedir, arz-ı Hicâz’ın,
Âteşli muhîtindeki sûzişli niyâzın,
Emvâcı hurûş-âver olurken melekûta;
Çan sesleri boğsun da, gömülsün mü sükûta?
Sönsün de, İlâhî, şu yanan meş’al-i vahdet,
Teslîs ile çöksün mü bütün âleme zulmet?
Üç yüz bu kadar milyonu canlandıran îman
Olsun mu beş on sersemin ilhâdına kurban?
Enfâs-ı habîsiyle beş on rûh-i leîmin,
Solsun mu o parlak yüzü Kur’ân-ı Hakîm’in?
İslâm ayak altında sürünsün mü nihâyet?
Yâ Rab, bu ne hüsrândır, İlâhî, bu ne zillet?
Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede ma’nâ?
Zâlimleri adlin, hani, öldürmedi hâlâ!
Cânî geziyor dipdiri... Can vermede ma’sûm!
Suç başkasınındır da niçin başkası mahkûm?
Lâ-yüs’el’e binlerce suâl olsa da kurban;
İnsan bu muammalara dehşetle nigeh-ban!
Eyvâh! Beş on kâfirin îmânına kandık;
Bir uykuya daldık ki: Cehennemde uyandık!
Mâdâm ki, ey adl-i İlâhî yakacaktın...
Yaksaydın a mel’unları... Tuttun bizi yaktın!
Küfrün o sefîl elleri âyâtını sildi:
Binlerle cevâmi’ yıkılıp hâke serildi!
Kalmışsa eğer bir iki ma’bed, o da mürted :
Göğsündeki haç, küfrüne fetvâ-yı müeyyed!
Dul kaldı kadınlar, babasız kaldı çocuklar;
Bir giryede bin âilenin mâtemi çağlar!
En kanlı şenâ’atle kovulmuş vatanından,
Milyonla hayâtın yüreğinden gidiyor kan!
İslâm’ı elinden tutacak, kaldıracak yok...
Nâ-hak yere feryâd ediyor: Âcize hak yok!
Yetmez mi musâb olduğumuz bunca devâhî?
Ağzım kurusun... Yok musun ey adl-i İlâhî!
Mehmet Akif Ersoy
Şimdi okuyup düşününce neden Ortadogu/islam beldelerine barış getirecek biri/birileri yok mu? diye sormadan yapamıyorum. Barışı isteyen, huzur arayan yok mu ? Varsa eğer neden Ortadogu bu halde. Herkes barış yanlısı ise kim senin bu huzurunu bozan. Mantıklı sorulara tek cevap dış güçler büyük devletler bunu istemiyor ise sen onu istemedikçe gelmez/gelemez onlar bunu asla unutmayalım. Yazımı yine Akifin bir sözü ile bitireyim. Girmeden tefrika bir millete düşman giremez, Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez. İki cumle ile ne güzel özetlemiş durumu.
KIRILMASIN KALEMİNİZ SAYGIDEĞER KALEMDAŞIM…
BeğenLiked by 1 kişi