Yıllar yıllar önce mi idi yoksa yıllar yıllar sonra mi idi tam olarak bilinmez ama zaman tüneli içinde bir Çokayif adında bir Sultanlık varmış.
Çokayif Sultanlığında ceddine nazaran iş bilmez vezirlerin kuklası haline gelmiş bir hükümran varmış. Bu hükümran kudretli mi kudretli olan Cam Sultan imiş. Asıl adının ne olduğunu pek kimse bilmese de kendisini herşeyi bilen biri olarak gösterdiğinden bu unvanı kullanmayı tercih etmiştir. Kendine göre Cam içi dışı bir herşeyi mükemmel gösteren hatta insanı olduğu gibi yansıtan ayna olduğunu vurgularmış.
Cam Sultan vezirleri öylesine sinsi ve işbirlikçi imis ki ülke de ne olursa olsun herşey çok güzelmiş gibi halka anlatırlarmış. Halk Cam sultanın atalarına öylesine güvenmiş ki ne olursa olsun ona olan güven sarsılmıyormuş.
Gel zaman git zaman Çokayif Halkı kendini yaşamın günlük uğraşlarına öylesine kaptırmış ki hiç bir şeyi umursamaz olmuşlar.
Cam Sultan bir çok savasa girişmiş bazılarında başarılı bazılarında ise başarısız olmuş fakat halka öyle anlatılmış ki Çokayifler öylesine inanmışlar ki kimse sorgulamamış.
….
Cam Sultan öyle savaşlara girişmiş ki bazılarından sonra hazine tam takır oluvermiş. Halktan yeni yeni vergiler toplanmış halk bunun son olacağına öyle inanmış ki her vergi toplanmasında ses etmemiş.
Savaşlar bitince yenilgi de olsa galipte gelinse savaşılan Sultanlık ile muhakkak görüşülmesi Cam Sultanın prensibi imis.
Bazı Sultanlarla öylesine sıkı ilişkilere girilmiş ki yapılan işlerin devletin mi Sultanın özel işi mi olduğu devletin çalışanları tarafından karıştırılır olmuştur.
Son yapılan ve galip gelinen Çılgın savaşında Cam Sultana destek olan Dostum Sultan ile ilişkiler iyice zirve yapmıştı.
Dostum Sultanlığı, Cam sultanla olan iyi ilişkileri ve altının sarı ışıltısını kullanılarak süvarilerin atlarının koşum takımları ve nallarının kendilerine verilmesini sağlamışlar. Çoakyif ‘te buna kim itiraz etse kellesi o anda vurulunca vezirler dahi bundan söz açmaz olmuşlar. Ozellikle Cam Sultanın has vezirleri bunu öylesine savunmuşlar ki herkes aman atın nalını kim yapacak bunu da onlar yapsın ne olacak ki demişler.
Nalın demiri Cam Sultanlığında çıkarılıp Dostum Sultanlığına gidiyormuş. Oradan da gerisin geri nal, nal mıhı ve koşum takımı geliyormuş. Bunlar öncelikle askerlerce sonrasında halk tarafından kullanılıyormuş. Bir iki ileri geri lafın dışında pek itiraz olamamıştır. Hatta Sultanın atına özel yapılan altından nal ve altin mıhlar herkesin dilinde imis. Herkes bunun diğer halklar tarafından kıskanıldığını söylenerek dünyada tek bizde var diyerek gururlanıyormuş.

Cam Sultan, Dostum Sultanın desteği ile yeni bir savasa atılmış. Süvarileri ile öylesine gururlanmış ki Cam Sultan altin nallı atını şaha kaldırmak istemiş fakat atı şaha kaldıramamış. Herkes at bile nalının altin olduğunu bildiğinden onu şaha kaldırarak kırmak istemedi diye söylemişler.
Sultan ve vezirleri ortada olmak üzere askerler harekete geçmişler. Sultan etrafına bakıp bakıp yanında ki vezirlerine ve Dostum Sultanın gönderdiği vezirlerine böbürleniyormus. Bakın bakalım böyle bir asker kimde var falan demiş. Tüm vezirler “sultanım yaşa” diye bağırmışlar.
Seferin ikinci gününde süvarilerin bir kısmı Sultandan geride kalmışlar. Sultan süvariler epeydir sefer görmedi ya ondandır demiş. Verilen molalarda arkada kalanlar beklenir olmuştu. Fakat verilen molalarda homurdanmalar vezirlere kadar ulaşmış. En altta ki vezir süvari çavuşlarını dinlemek için çadırına çağırtmış. Çadıra gelen çavuşlar sırayla atların nallarının ve mıhların kırıldığını söylemişler. Vezir bre melunlar savaştan mi korkarsınız demiş ve bunlara kötek vurulmasını emretmiş.
Vezir gelip büyük vezirlere olanı anlatmış hepsi onu takdir etmiş fakat çavuşlarca getirilen kırık nallara şöyle bir bakıp bunu kıracak güç kimde ola demişler. Kötek yiyen çavuşları huzura çağırıp nalları nasıl kırdınız bre melunlar tez cevap verin yoksa kelle gider demişler. Bir iki çavuş yolda atların nallarını kırıldığını tekrar edince kelleleri gider fakat sonrakiler de aynı cevabı verince bunu sultana iletirler. Sultan hiddetle bunu mümkün olmadığını söyler bir iki gün daha yol alınca süvarilerin çok azı at sırtında kalmıştı. Sultan acı gerçeği gördü ama artık çok geçti artık. Düşman hemen karşılarında idi. Yapılan savaş kısa sürede fazla kayip yaşamadan bitti. Çünkü süvariler toptan esir alınınca savaşacak kimse kalmamıştı.
Sultan çok deve yükleriyle taşınan altınları nalsız atları kaybetmişti. Üstüne bir de galip gelenlere başkaca ödemeler taahhüt ederek savaşı kıyım olmadan bitirmişti. Kendisi altin nallı atında süvariler ise artık piyade olarak yola revan olmuşlardı.

Cam Sultan tahtında kurulmuş Dostum Sultanın elçileri karşında ecel terleri döküyordu. Sarayda ses çıkmıyordu. Sultan Dostum Sultana mektup yazarak huzurindakileri gönderdi. Dostum Sultan saraya gelene kadar çok kelle gitmişti. Herkes artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmadığı ortaya sürülüyordu. Dostum Sultan, Cam Sultan tarafından sarayın kapısında karşılanmıştı. Herkes duruma anlam veremedi. Sultanlar, Vezirler tahtın etrafında başbaşa verip yeni kararlar aldılar. Dostum Sultan binbir ikramla uğurlandı.
Dostum Sultan gitti gitmesine ama bıraktığı altınlar ve elçiler kalmıştı. Bu elçiler bırakılan altınların harcanmasını kontrol edecekti. ilk ıcraat olarak ise savaşlara giden süvarilerden bir kısmıyla nal toplayan birliği kurulması idi. Dostum Sultanlığınin nalları ve nal mıhları ne kadar kırılsa da bu acı gerçeği kabul etmeyen Çokayifler nal toplayan birliği kurulmasının mantıklı olduğunu konuşuyordu. Her yerde bu konuşuluyordu. Hatta nal toplayan birliği kurulması fikrinin daha önceden neden akıllarına gelmediğine hayret ediyorlardı. Cam Sultan ile ne kadar gururlansak az diye birbirilerine nispet ediyorlardı.
Herkes konuşuyordu ama kimse gerçeği dile getirmiyordu cihanı titreten sultanliktan neden nal toplayan birliği olan Sultanlığa dönülmüştü. Herkes Cam Sultanın her sözünü emir telakki ediyor kimse acı gerçeği sormuyor sorgulamıyordu.
Cam Sultan elinde altin nallı önde süvariler arkada kuyrukta ise nal toplayan birliği avlar, savaşlar yapılır olmuştu. Her savaş sonrası Sultanlığın altınları yüklü yüklü develerle gidiyordu. Kırık Nal olarak geri dönüyordu. Kimse nal toplayan olarak anılmaktan kurtulmak istemiyordu.
Kırık mıhları (çivileri) bulunca kurguladığım bir yazı olup karakter ve olaylar hayal gücümdür.